top of page
Yazarın fotoğrafıM.Serhad SARIARSLAN

Çürüme ve Omurgasız Varlık

Gonçarov’un Oblomov’unun ekseriyetle tembelliği ile malul olduğu düşünülür. Oysa, Oblomov’a karakterini veren asıl unsur çürümüşlüğü ile mutlu olmasıdır. Yalçın Küçük ise Kir Teorisi’nde çürümenin sanat ve edebiyata yansımalarını konu edinerek “Roman yazanlar, resim yapanlar, senfoni besteleyenler, tiyatro sahneleyenler, film çevirenler tekellerin ablukasına alındılar. İnsana değiştirme istenci kazandıracak bir sanat ve edebiyatı beşiğinde boğdular. Toplumu kir’le, çirkinlik’le, cehalet’le kuşattılar.” demektedir.


Öyleyse, iki şeyden bahsetmek mümkündür. Birincisi, çürüyen çürümüşlüğüyle kalmıyor ve bunu benimseyerek kendi akıl ve vicdanında meşrulaştırıyor, dahası bunu seviyor, bununla mutlu oluyor. İkincisi, bu çürüme, dışsal bir neden olarak onu kuşatan bir başka etmenden besleniyor, buna direnmeyen özne de başkalarına kir, çirkinlik ve cehalet ihraç ediyor. Düzen ve düzenin distribütörleri bunu yapabilmek için de insanın değiştirme istencini kırmakla işe başlıyor.


Çürüyen organizmada, çürümeyi durdurmanın yolu henüz sağlam kalan kısmın onu çürüten bakteri ve organizmalarla temasını kesmekle yani çürüyen bölümü bütünden ayırmakla mümkün olabiliyor. Demek ki çürümüş ile çürümemişin bir arada bulunmaması şart.


İçinde bulunduğumuz çevre (iş, sektör, aile, arkadaş, siyasi organizasyon vs) çürümekte ise bunu bütünden ayırabilecek güce sahip olduğunuz oranda, kendinizi o bütünün içinde var etmeye çalışmanız olağan ve doğru olandır. Ancak, bulunulan çevrenin oransal ağırlığı veya yönetimi çürüyen tarafta ise -ki yönetim gücü de özgül ağırlık anlamında özkütle çoğunluğu sağlar- başka bir deyişle balık baştan kokmuşsa, balığın başını kopartacak güce de sahip değilseniz, tüm kazanımlarınızı orada bırakarak gitmek tek seçenektir. Bir arkadaş çevresinden, işyerinden, siyasi bir çevreden, işinizin bulunduğu bir sektörden hatta belki bazen bir aileden kopmak elbette bir yaşam maliyeti içerir. Çürümenin maliyeti karşısında bunu göze alabilmek, omurgalı bir yaşamın bedellerindendir ve bunu zaten en başından kabul eden bir karaktere sahip olmak bizatihi bir omurgaya sahip olmaktır.


Vicdan; iyiyi, doğruyu, güzeli, haklıyı ayırt edebilmekle başlar. Ayırt edebildiği oranda kötünün yerine iyiyi, yanlışın yerine doğruyu, çirkinin yanında güzeli, haksıza karşı haklıyı seçebilme, onun tarafında olabilme yeteneğine sahiptir. Önce ayırt edebilmelidir. Doğrusunu seçmek ancak ikinci aşamadır. Dolayısıyla, vicdan daha ilk basamakta bir bilme faaliyetidir. Bildikten sonra doğruda durmayı seçebilir insan ve dolayısıyla vicdan sahibi olabilir. Bildiği halde, yanlışı seçmek; insanın doğasına aykırı olduğundan, kötücül irade her durumda vicdansızlığını meşrulaştırma çabasındadır. Bu çabaya girişmeden, yanlışı seçtiğini kabul ederek yola devam etmek vicdansızlık değil, akıl hastalığıdır. İnsanın kendi aklını inkarıdır.


Omurgalı olmak, iyi ve kötüden bağımsız olarak belirli bir doğrultuya sahip olmayı gerektirse de doğruda durmama iradesi, menfaatleri doğrultusunda çok benzer durumlarda birbirlerine oldukça zıt davranışlar geliştirmekle kendini var eder. Dolayısıyla, kötünün omurgası yoktur.


Doğruda duramayan omurgasız varlığın, bazı durumlarda bilmediğinden yanlışı seçiyor olması durumunu hafifletmez. Vicdan, bir bilme faaliyeti olmakla basit bir tercih yapma kolaylığından uzaktır, bu naiflikle tariflenemez. Çürümenin, yakınında, içinde ve bazen merkezinde yer alan varlık, içinde bulunduğu vaziyetin kokusunu, kendisini o duruma düşürdükten veya o durumda bulunduktan kısa bir süre sonra almaz, alamaz olur. Çoğu kez fosseptikten konuşur, koku almaz. İnsan, kendi kokusuna alışır ve onu duyumsamaz olur, fosseptik bizzat kendisi olur. Doğruda duranın evladı doğru olur; yanlışta duranın, gerçek evladından bağımsız olarak yanlışı ona evlat olur. Çocuğu gibi sever, sahiplenir, savunur.


Meyvede bile ilerleme halinde olan, meyvenin çürümemiş kısımları değil, çürükleridir. Yayılan çürüktür. Çürük yayılır, sağlam kendini savunur. Sağlam duranın saldırısı, çürüğü bulunduğu bütünden ayırmaktır. Çürük, yayılabileceği sağlam organizma bulabildiği oranda yaşar. Aksi halde kendini yer, daha fazla çürütür ve yok eder. Ne kadar güzel! Çürükle ve omurgasızla mücadele, onun sağlamla temasını ve bütünlüğünü kesmekle mümkün oluyor.


Cahil kalmakla övünmek de çürüme belirtisidir. Çok bildiğini iddia etmek de çürüme belirtisidir. Birisine çok bilmiş demek, özünde ben senden daha iyi biliyorum aslında demektir ve yine çürüme belirtisidir. İnsan, bilgiye, bildiğine ve bilmediğine dair tanımlamalarında, başkalarının bilgilerine dair yorumlarında dikkatli olmalıdır. Bilgiye dair tanımlama ve yaklaşımlarımız, büyüklenme ve küçük görme eğilimlerimiz; ne kadar doğruda durduğumuzdan bağımsız olarak bizi hızla çürütür; durduğumuz doğru ayaklarımızın altından biz farkına varamadan kayar.


Omurgalı olmakla çürümeden uzak kalmanın birbiri ile çelişiyor gibi göründüğü tek alan değişimdir. Yalçın Küçük’ün, çürümenin başlangıcını insanın değiştirme istencini boğmakla tariflediği gibi omurgalı olabilmek de değiştirme istencini diri tutmakla ve aynı anlama gelmek üzere çürümeye karşı durmakla mümkündür. Değişmeyen çürür, ilerlemeyen geriler, sabit duran yok olur. Omurga, sabit kalmayı akla getirse de, omurga da büyür, gelişir, yetkinleşir ve bu anlamda sabit değildir. Omurganın değişmezliği ise doğrultusuna ve birbiriyle uyumlu davranan parçalarına dairdir. Değişime ve değiştirmeye direnç; omurgalı olmakla meşrulaştırılamaz. Büyümeyen, beslenmeyen omurga zamanla zayıflar, küçülür, hareket kabiliyeti daralır ve işlevsizleşir. Öyleyse; değiştirme direnci, omurgalı varlıkla tezat değil, aksine bütünlük ve eşgüdüm içindedir. Her ikisi birbirinin hem nedeni hem de sonucu olmakla iki yönlü bir illiyet bağı ile bütündür.

Comments

Couldn’t Load Comments
It looks like there was a technical problem. Try reconnecting or refreshing the page.
bottom of page