top of page
Yazarın fotoğrafıM.Serhad SARIARSLAN

Yeni dünyanın tanrısı: “Rekabet” / Kadim Bir Başkaldırı: “Tutku”

Rekabet kavramına kutsiyet atfedilmesi, sanayi devriminin kendi içinden bir töz olarak ortaya çıkan sonucudur. Tözdür diyorum, çünkü sermaye düzeni çok tanrılıdır ve sanayi devriminin isyankâr çocuğu burjuvazi, tanrılarını kendi varlık nosyonundan devşirir. Dışarıdan değil, kendi özünden çıkartıp ayrı bir varlık gibi sunar demek istiyorum.



İnsan doğasını olduğundan farklı gösteren, çarpıtan, maniple eden; tüm sosyolojik, psikolojik ve iktisadi gerçekleri alt üst edebilmek için tekrar tekrar sahte tarihler yazan sınıftır, burjuvazi. Dünya üzerinde üretilecek her malın, verilecek her hizmetin, çalıştırılacak her işçinin sahibi ve tek karar vericisi olması, onun için varoluşsal bir meseledir. Onun, derebeylikleri yıkan ilericiliği de, işçi sınıfına zulmeden gericiliği de aynı nesnel gerekçenin sonucudur. Rekabet kavramı da onun bu gericiliğinin ürünlerinden biridir.



Tüm kavramları maniple eden, illiyet bağlarını iğdiş eden, akıl karıştıran sermaye düzeni, dünyadaki tüm ilerlemelerin de rekabet kavramına borçlu olunduğunu propaganda eder. Oysa, insanlık tarihinde, ilk çağlardan bugüne uzanan sürede gelişim gösteren, icat edilen, keşfedilen, ilerletilen her olgunun kökeninde rekabet değil, insanın tutkusu yatar. Hiçbir buluş, keşif, bilimsel ilerleme rekabetin sonucu değildir. İnsanın doğayı dönüştürme yetisi, onu diğer canlılardan ayıran bilinç düzeyi ve sorun çözme yeteneği, bu tutkunun hem sonucu hem de nedenidir. Sermaye sınıfı, insanın varoluşsal itici gücünün tutku olduğu gerçeğinin üzerini örter. Canlılar aleminin üreme ve eş bulma mekanizmalarının temel itici gücü olan tür içi ve türler arası rekabeti, insanın sosyolojik doğasına yedirir. Onun doğayı dönüştürme yeteneğini yok sayar. Rekabet, yalnızca çevresini dönüştürme yeteneğinden mahrum canlıların, koşulların büyük oranda değişmezliği altında kendi türleri ya da farklı türler arasında hayatta kalmasının, kendi türünden eş bulabilmesinin, soyunun devamını sağlamasının ve hakimiyet kurduğu bölgeyi korumasının bir aracıdır. İnsan haricindeki tüm canlılar sadece bu yolla hayatta kalır. Oysa insan için, yaşadığı doğa ve çevre, değişmez ya da önceden kabul edilmesi gereken bir sabit değildir. Onun çevresini ve yaşadığı ortamı, kullandığı gereci, beslenme olanaklarını ve yöntemlerini değiştirme, geliştirme ve dönüştürme yeteneğini çalıştıran mekanizmanın ise rekabetle hiçbir ilgisi yoktur.


Ona bunu yaptıran ise tutkudur. Mevcut koşulları kabul etmeme ve değiştirme tutkusudur. İnsanı, milyonlarca yıllık tarihsel süreçte diğer canlılardan ayıran da rekabet değil bu niteliği olmuştur. Rekabet ise, insanın yalnızca eş bulabilmek, üreyebilmek için türdeşlerinden önde olma çabasıdır. Diğer canlılar gibi, insan da bunun için rekabet eder ve bu onun tıpkı diğer canlılar gibi varoluşsal içgüdüsüdür. Oysa topraktan farklı yöntemlerle ürün elde etmek, bir taşı sivriltmek, barınacak alanları dönüştürmek, avlanmak, yiyecekleri, çocukları ve eş ya da eşleri korumak rekabetle değil, tam aksine iş birliği ile, kollektif bilinçle mümkün olmuştur. Kollektif bilinç ya da içgüdü elbette diğer tüm canlılarda da farklı düzeylerde mevcuttur. Tıpkı insanlar gibi, diğer tüm canlılar da rekabetin gerektiği durumlarda kaçar, savaşır ya da denge politikası izler. Yani rekabetin gereğini yerine getirir. Kollektif çabanın gerektiği durumlarda da şaşılacak düzeyde iş birliği yapar. İş birliği gereken yerde rekabet eden, rekabetin gerektiği yerde ise iş birliği yapan canlı ise yoktur ve varsa türünün yok olmasına neden olmuştur.


Kollektif bilinç, rekabet ve insana özgü bir üçüncü kavram olarak tutku her biri gerektiği yerde ve zamanda faydalıdır. Rekabet, cinsellikte ve eş bulmada; kollektif bilinç ya da iş birliği üretimde ve bölüşümde; tutku ise ilerlemede ve doğayı dönüştürmede anahtar rolü oynar. Ancak sermaye düzeni, anahtarı yanlış deliğe sokmakta kararlıdır. O, rekabeti hem üretimde ve bölüşümde; hem ilerleme ve doğayı dönüştürmede kullanmak istemektedir. Olmayacak bir şeyi oldurmak için de bir tanrı gereklidir ve bu nedenle üretimde ve bölüşümde rekabet; ilerlemede ve keşiflerde rekabet olsa olsa bir sermaye tanrısıdır. O tanrı, sadece cinsellik ve eş bulmada değil; diğer tüm konularda da rekabeti kullanmaktadır. Bu durum hiç de korkulmayacak gibi değildir, çünkü günümüz kapitalizmi, tam da bu nedenle sevişmenin de ötesinde ölümcül bir pornodur.

 

İnsanın niteliklerini arttıran, onu motive eden, çalışmayı sevdiren şeyin rekabet duygusu olduğu tamamen bir safsatadır.  Bilim insanlarının, zengin olmak için değil; tutkularından dolayı insanlığa büyük buluşlar kazandırdığına itiraz edebilecek kaldı mı? Hangi mucit zenginlik için büyük icatlara imza attı? Büyük edebiyatçıların çoğu sefalet içinde yaşamalarına rağmen eserlerini ortaya koymadı mı? Hangi aşçı, en güzel yemeğini para için pişirdi? Hangi ressam en olağan üstü tablolarını satmak için yarattı? Bunların tamamı insanlarla rekabet duygusuyla değil, tam aksine büyük bir tutkuyla gerçekleşti ve bu tutkunun bir ucunda da bırakın rekabet etmeyi, insanlığa hizmet etme sevinci de vardı.

 

Sermaye tanrıları çoktur. Olmayacak şeyleri oldurtmak için tanrılara ihtiyaç vardır. İğdiş edilmiş bilincimizi toplayıp insan olmaya dönmekse niyetimiz, önceliğimiz bu ölümcül pornoya bir son vermek olmalıdır.

Comentários


bottom of page