top of page
Yazarın fotoğrafıM.Serhad SARIARSLAN

Sisifos: İnsanın Aynası

Hiçbir girizgâh bu can alıcı soruya sizi alıştıramaz:


“Neden varım?”


Çalışırken, işe giderken ya da işten dönerken, uyurken ve hatta ölürken, her ne zaman ve nerede olursanız olun, zihninizde bir kez belirdiğinde, aklınızın bir ucunda takılı kalacak yanıtsız soru budur. İnsan varlığının tek sorusudur. Bu soru yaşamın devam etmeye değip değmeyeceğine gelir dayanır.


Sisifos Söyleni'nin ilk cümlesi şöyle başlar:


“Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır; intihar. Yaşamın yaşamaya değip değmediğine dair bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. Gerisi, dünyanın üç boyutlu olup olmadığı, aklın dokuz mu, yoksa on iki ulamı mı bulunduğu. Bunlar sonra gelir. Oyundur bunlar; ilkin yanıt vermek gerekir.”


Doğrudur. Yanıt vermek gerekir. Oysa biz cevabı bize önceden ezberletilmemiş sorulara tek bir yolla yanıt ararız: Neden-sonuç ilişkisi kurarak. Ne çare ki neden var olduğumuza dair vereceğimiz yanıtta, varlığımızın bir neden mi yoksa sonuç mu olduğuna dair bile fikir birliğimiz yoktur.


Sağduyumuz bize, varlığımızın bir sonuç olduğunu söyler. Gerçek budur ve bu gerçeği kutsal kitaplarla tersine çevirmek soruya bir yanıt aramak değil, sorudan korkmaktır. Çünkü kutsal kitapların öngördüğü gibi “neden olmak”, henüz gerçekleşmemiş sonucun ne olduğuna dair soru sormaktan da yeterince alıkoyar bizi. Bununla da kalmaz, yanıtını kendisi verir ve bu yanıt etrafında koyduğu kurallarla yaşatır.


Oysa sonuç olduğumuzun bilincinde olmak yalnızlıktır. Olasılıkların hiçbiri mantıklı değildir. Zamanla varlığımızın nedenini aramanın beyhude olduğu, bu varlığın nedensiz olduğu yanıtı, diğer tüm olasılıklar arasında yalnız ve benzersiz kalır. İnsanın kendisine kendi varlığının nedensiz olduğunu itiraf etmesi, ardında “Peki ya şimdi ne olacak?” sorusunu bırakır.


Sartre'ın insanın öncelikle görünüşünün vücut bulduğu ve ardından özünün oluştuğu fikri tutarlıdır. Bu varoluş, hiçbir neden yokken varlık bulan “ben”i kendisine bir neden aramaya, öz aramaya yöneltir. Tüm bunlara rağmen aynı soru hala yanı başımızda bize bakmaya devam eder.


“Neden varım?”


Düşünmek için zorladıkça kendimizi, kıyaslamalar yoluyla ipucu aramaya başlarız. Oysa, olmasaydık ne olurdunun yanıtı ile olduk da ne oldunun yanıtı arasında mukayese bile olanaksızdır. Varlığını algılamanın dışında kalan kümede yer bulamaz insan kendine. Diğer bir deyişle kendi varlığının hiçbir zaman olmadığının tahayyülü, bir kez var olmuş ve kendi varlığının bilincinde olan varlık için olanaksızdır. Fikir yürütmenize ve az da olsa bir mesafe kaydetmenize dahi izin vermez bu soru:


“Neden varım?”


İnsan varlığı dünyaya geldiğinde, onu sonsuz sayıda olasılık bekler. Dünyaya adım atmış bu insan varlığı hakkında, yaşamının bir bölümünde kesin olarak gerçekleşecek ya da kesin olarak gerçekleşmeyecek hiçbir kesin yargımız yoktur. Bir şey hariç: Ölmek.


Ölüm, kesin olarak gerçekleşecek tek durumdur. Ve o varlığın diğer amaçları olup olmamasından bağımsız olarak öncelikli ve nihai amacıdır. Sürekli tekrarlanan bir olgunun, her defasında istisnasız aynı nihai amaca sahip olması, bu amacı, kendi varlık sınıfı içinde o varlığın temel nedeni de yapar.


Determinizm, aynı varlık durumunda, her defasında aynı sonuçların tekrarını zorunlu kılar. Bu tekrarın kendisi birçok durumda varlığın temel nedenini de ele verir. İnsan varlığında, bu tekrar “ölüm” değilse nedir?


Ölebilmek için yaşamak bir paradoks değildir. Paradoks ölü olmakta değil, hiçliktedir. Ve hiç doğmamış olan ölü değil, hiçtir. İnsan yalnızca ölmek için varlık bulur. Ölmeyi amaçlamanın tek nedeni ise, hiçliğin ancak bu yolla insan varlığına nüfuz edebilmesidir. Bu, hiçliğin varlığa musallat olmasıdır.


Bir kez var olmuş olan asla hiçliğin iç tutarlılığında olamayacaktır. Bu bilinç hiçbir durumda ölmeyi kutsamaz, hiçliği kutsar. Ne mutlu doğmamış olana ile ne mutlu ölene arasında hiçbir yakınlık ya da benzerlik bulamayız. İnsan varlığının nedensizliği, aynı zamanda hayatı da anlamsız kılmaktadır. Bu anlamsızlık yalnızca yaşamı değil ölümü de anlamsızlığa mahkûm eder. Bu bilincin, yaşamın anlamsızlığının karşısına koyduğu anlamlılık hali ölüm değil, hiçliktir.


Sisifos Söyleni'nin ilk paragrafında belirtilen, hayatın yaşamaya değip değmeyeceği konusunda bir karara varmak ile bu durum arasında fark vardır. Sisifos Söyleni’nde belirtilen “felsefenin en temel sorusu” anlamsız yaşama anlam katmak değil, insanın anlam katılması olanaksız olan nedensiz varlığının devamını gereksiz görüp görmemesidir. Yaşıyor olmanın, belirli bir zaman dilimi içinde süreklilik içermesi, ölümün ise bir defalık olması, her ikisi de gereksizliğe mahkûm edilmiş iki varlık durumundan birini avantajlı kılacaktır. Bir defalık gereksizliği, süreğen bir gereksizliğe tercih edip etmemek “neden varım sorusu” karşısında uzun süre bocalayan insanın kendi varlığına dair söyleyeceği tek sözüdür.


(*) Varoluş; Bölüm 9, Sayfa 59


Comments

Couldn’t Load Comments
It looks like there was a technical problem. Try reconnecting or refreshing the page.
bottom of page