top of page
Yazarın fotoğrafıM.Serhad SARIARSLAN

Avrupa'da özgürlük var mı?

Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın hemen ardından özelde AB ve NATO ülkeleri genelde ise Avrupa’nın bütünü ve ABD ilk etapta Sputnik ve Russia Today gibi yayın organlarını yasaklarken, bu kurumların gazetecilik ya da yayıncılık faaliyeti yapmadığını, Rus propagandası yaptığını iddia etmişti.


Dünya üzerindeki hiçbir diktatör, bugüne değin gazetecilik faaliyetlerini yasaklarken, basın özgürlüğünü hedef aldığını zaten söylememişti. Her biri, AB’nin belirttiğine benzer şekilde bu yayın organlarının ya da gazetecilerin aslında yayın organı ya da gazete olmadığını, terörist faaliyet yürüttüğünü söylemiyorlar mıydı? Rus propagandası yapıyor olduklarını kabul etsek dahi, silaha başvurmadıkça ve şiddeti özendirmedikçe, Rus propagandası yapmanın sorgusuz sualsiz neden suç kabul edildiğini anlamak da güç. Örneğin Alman propagandası serbest mi mesela? Ancak yasaklar elbette bununla sınır kalmadı. Rusya’nın da haklı tarafları olabileceğine dair doğru ya da yanlış düşüncesini açıklamaya kalkışan herkese adeta savaş açıldı. İşten çıkartılanlar, sınır dışı edilenler, akademiden atılanlar ardı ardına geldi. Rus soprano Netrebko, New York Metropolitan Operası’ndan atılırken, Şef Valery Gargiev Münih Üniversitesi Filarmoni Orkestrası'ndaki görevinden derhal uzaklaştırıldı. Batılı ülkelerdeki tüm sözleşmeleri iptal edilen sanatçılar işsiz bırakılırken, Berlin Operası Netrebko’nun Ukrayna’da yaşananları kınayan açıklamasına göndermede bulundu ve "Ona bir şans daha verilmesi ve seyircisinden ayrı kalmaması gerektiğine karar verildiği" ifade edildi. Ne kadar güzel! Bunun açıkça faşizm olduğunu belirtmeye gerek kaldı mı?


İngiliz takımı Chelsea’ya, sırf sahibi Rus diye transfer yasağı getirildi, yeni sözleşme imzalama hakkı kaldırıldı, bilet satması yasaklandı. Kulübün mağazaları dahi kapandı. Basketboldan voleybola, tenisten Formula 1 yarışlarına kadar tüm Rus takımları ve sporcuları her türlü haklardan men edildi. Plaj ve kar voleybolu sporcuları arasında Rus vatandaşı olmasa da Belarus vatandaşı olanlar bile turnuvalardan çıkartıldı. Çoğu çocukluktan yeni çıkmış, turnuvalara katılma heyecanı yaşayan sayısız genç, sırf Rus oldukları için spor camiasında lince uğradı.


Düşünce ve ifade özgürlüğü ve AİHM’in sıkça vurguladığı üzere düşündüğünü yayma hürriyeti bildiğimiz kadarıyla mitinglere katılmayı suç saymıyor. Ancak olimpiyat şampiyonu yüzücü Evgeny Rylov, ülkesinde yasal bir mitinge katıldığı gerekçesiyle 9 ay süreyle uluslararası organizasyonlardan men edildi. Tüm bu gelişmeler olurken, Rusya’ya, Rus sporculara, yazarlara, bestecilere ve vatandaşlarına yönelik her türlü aşağılama, hakaret ve nefret söylemi ise elbette hiçbir müeyyideye tabi tutulmadı.


Bu anlatılanların istisnai bir “sapma” olduğunu düşünmek saflık olur. Nitekim, İsrail’in Gazze’ye saldırılarına ilişkin her türlü karşıt görüş de tıpkı Rusya-Ukrayna savaş sürecinde olduğu gibi zaman geçirmeksizin lince uğradı. Fransa, gösterileri yasaklarken Filistin kefiyesi olarak bilinen poşu takan 752 kişiye para cezası kesildi. Avrupa’nın neredeyse tamamında tüm gösteri ve mitingler ya yasaklandı ya da polisin sert müdahalesi ile karşılaştı. İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman Filistin bayrağı sallamanın yasal olmayabileceği yönünde anlamsız açıklamalarda bulundu. Berlin polisi "Filistin'le dayanışma amacıyla Berlin'in farklı ilçelerinde düzenlenecek miting ve yürüyüş ile bunların yerine geçecek tüm etkinlikler, kamu güvenliği ve düzeni açısından tehdit oluşturdukları gerekçesiyle yasaklanmıştır.” açıklaması yaparak toplanma ve gösteri yürüyüşleri hakkının sınırlarını açıkça ortaya koydu. Twitter’ın sahibi Elon Musk’un bir takipçisinin "Yahudiler, insanlardan kendilerine karşı kullanmayı bırakmalarını istedikleri nefreti tam da beyazlara karşı kullanıyor." paylaşımına karşılık "Gerçekleri söyledin.” yanıtını verince her ne kadar sonradan "O twit veya gönderi için üzgünüm." yazarak özür dilese de aralarında Apple, Warner Bros, Disney, Paramount, NBCUniversal, Discovery ve Comcast gibi şirketlerin de bulunduğu birçok kuruluş, paylaşıma tepki olarak X'teki reklamlarını iptal etti. Halkın düşünce özgürlüğünü gasp etmekle komprador bir burjuvanın düşünce özgürlüğünü gasp etmek aynı şey olmasa gerek ki Elan Musk, bu duruma sert tepki göstererek "Bana parayla, reklamla şantaj yapamazlar. S.ktirip gitsinler” dedi ve bu söylemini iyi anlaşılsın diye özellikle küfür kısmının üzerine basa basa üç kez tekrar etti. Sosyal medya üzerinden Filistin’e yönelik destek açıklaması yapan sıradan çalışanların bile işlerinden çıkartıldıkları bu süreçte, İsrail bayrakları Avrupa’nın çeşitli kentlerinde tarihi yapılara projeksiyon ile yansıtıldı, Filistin bayrağı ya da poşu takmak terörist olarak suçlanmak için yeterli sayıldı, Filistin’e yönelik nefret söylemlerine ise hiçbir müeyyide uygulanmadı.


Şunu en baştan ifade etmek gerekir ki bu konu Avrupa’nın ikiyüzlülüğü çerçevesinde yorumlanamaz. Özgürlük meselesi, sınıfsal çıkarlar çerçevesinde tanımlanabilir. İşçi sınıfı ideolojisi, özgürlüğü barınma (ısınma, elektrik ve su dahil), beslenme, eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim, kültür ve tatil hakları olarak görür. Sayılanların tamamı her doğan için geçerli insan hakkıdır. Bu nedenle, toplumsal çalışmadan elde edilen tüm üretim, öncelikle her biri en temel insan hakkı olan sağlıklı koşullarda barınma yatırımlarına, temel gıda yatırımlarına, ardından kaliteli ve ulaşılabilir, eşit sağlık ve eğitim hizmetlerine, ulaşıma, iletişime, kültüre ve her aile için yılda en az bir kez tatil olanağına ayrılır. Ancak bu noktada, sosyalizm felsefesinin ve ekonomisinin ulusal savunma amaçlı düşünsel bir altyapısının olmaması ancak diğer taraftan emperyalizm ve kapitalizm koşullarında sosyalist bir devletin, ideolojik felsefesinde yer almayan savunma harcamalarına, bütçesinin büyük kısmını ayırmak zorunda kalması, sosyalist devlet açısından kendi iktisadi doktrin içeriğinde olmayan devasa bir değişikliğe yol açmaktadır. Dolayısıyla, işçi sınıfı devleti kendi devamlılığını sağlamak ile doktriner hedeflerine ulaşmak arasında ikileme düşer.


Sosyalizmde düşünce ve ifade özgürlüğü, yeni insanın yaratılması çerçevesinde kendine alan açar. Özgürlük ise eşyanın tabiatı gereği temel insan hakları olarak görülen başlıklarla ilişkilidir. Barınma, sağlık hizmeti alma, eğitim hizmeti alma, ulaşım, iletişim, kültür, tatil gibi başlıklar hem “hak” olarak hem de “özgürlük” olarak yorumlanır ve ele alınır. İkisi arasında kuvvetli bir nedensellik bulunur. Temel haklardan bağımsız olarak kendi başına “özgürlük” kavramı ise, ancak bu olanaklara sahip olan bireyin elde edebileceği doğal bir sonuçtur.


Özgürlük, temelde bir imkân meselesidir. Günde 12 saat çalışan, kirasını ödemekte güçlük çeken, sağlık hizmetlerine ulaşamayan (ABD sağlık sistemi gibi), çocuklarına eşit ve kaliteli eğitim hizmeti sağlayamayan, sağlıklı beslenebilmek için yeterli geliri bulunmayan, elektrik, su ve doğalgaz faturalarından sürekli tasarruf etmek zorunda kalan bir insana “özgürlük” adı altında tanımlanabilecek bir yaşam alanı bırakmayan kapitalizm, ona “yapamıyorsun ama yapmakta özgürsün” der. Sosyalizm ise özgürlüklerin maddi imkânlarla sınırlı olduğu bilinciyle, ona öncelikle imkânları sunar ve özgürlüğün tanımına giren tüm konularda tercihlerde bulunabileceği bir yaşam alanı oluşturur. Bugün harcamaya başlasa, bin yılda bitiremeyeceği çoklukta servete sahip olan Elon Musk, düşüncesini canlı yayında sinkaflı küfürle bile ifade edebilecek özgürlüğe sahipken, bugün işsiz kalsa, bir ay sonra sokakta kalacak olan ücretli çalışan, düşüncelerini içinden bile geçirirken doğal olarak çekinir, korkar.

İnsanlar, olanakları çerçevesinde özgürdür ve kapitalizm geniş halk kitlelerine özgürlüğü, iktisadi bir döngünün sonucu olarak dolaylı biçimde yasaklar. Ancak her zaman bu dolayım yeterli gelmez. Kendi sınıfsal çıkarları ile ters düştüğünde, sermaye sınıfının, düşünce ve ifade özgürlüğünü de dolayımsız olarak yasakladığını Rusya ve Filistin örnekleri ile bir kez daha tecrübe etmekteyiz.


Öyleyse mesele açıktır ve sınıfsaldır. Avrupa ve ABD burjuvazisinin özgürlük tanımı değişmemiştir. Bu tanıma Filistin halkı elbette girmemektedir. Bu tanıma Almanya ve ABD işçi sınıfı da girmemektedir. Halen emekli maaşı alabilen, ücretsiz sağlık hizmetlerinden ve kimi sosyal olanaklardan yararlanabilen bazı Avrupa ülkelerinin vatandaşları, tüm bunlara Sovyetler Birliği sayesinde sahiptir. Avrupa kıta burjuvazisi, bu hakları giderek tırpanlarken, dolaylı olarak onların özgürlüklerine de el koymaktadır. Ancak tüm bunların hesabını, işçi sınıfı tarih önünde mutlaka soracaktır ve o kürsü Filistin halkının haklı mücadelesini de zafere taşıyacaktır.


Comments


bottom of page