top of page
Yazarın fotoğrafıM.Serhad SARIARSLAN

Oyun kurmak, oyun bozmak, oyuna gelmek...



Yaşamın ve yaşamda var olan her şeyin daha önceden gerçekleşmiş çok sayıda olayın sonucu olarak ortaya çıktığı fikri Thales’e kadar uzanır. Evrenin temel ilkesinin ne olduğu düşüncesi, ilk nedeni bulmaya yöneliktir. Thales suyu ilk neden olarak kabul etmiştir. 18. Yüzyılda Laplace’ın öne sürdüğü klasik açıklama, determinizme dair halen en çok kabul gören genellemedir: “Evrenin bugünkü durumu, evrenin önceki durumunun sonucu; sonraki durumunun ise nedenidir.”


               Heisenberg’in belirsizlik ilkesi ve sonrasında gelişmeye devam eden kuantum mekaniği, atom altı düzeyde, maddenin herhangi bir neden sonuç ilişkisi gözetilmeksizin varlık bulduğu yönünde elde ettiği sonuçlarla, determinizmin sorgulanmasına neden olmuştur. Yenisini kurmazsanız, eskisi tekrar vücut bulur. Kuantum fiziği, klasik determinizmin kabullerini parçalamış görünmektedir. Ancak kuantum fiziği, atom altı parçacıklara dair tespitlerinin nasıl olup da meydana gelebildiğini açıklayamamaktadır. “Yenisini” kuramamıştır. Determinizm ise ne olduğunu, nasıl olduğuyla açıklayan bütünsel mantığı ile halen iç tutarlılığa sahip bir felsefedir. Kuantum fiziğinin belirsizlik kuramı, karşıtını çürütürken, kendi teorisini, "nasılını" izah eder biçimde ortaya koyamamaktadır. Sebepsiz varoluşun tutarlı bir açıklamasını yapamamaktadır.


               Eski çağlardan bugüne uzanan on binlerce yıllık süreçte, aklın açıklayamadığı her olgu tanrısal güçlere atfedilerek fizik kanunlarının dışında tutulmuştu. Kuantum fiziği de benzer bir yaklaşımla, atom altı parçacıkların varoluş süreçlerini nedenini açıklayamadığı bir kuramla ortaya koymakta ve bu anlamda tıpkı eski çağlarda olduğu gibi kuramında “tanrısal” bir boşluk bırakmaktadır. Büyük olasılıkla, atom altı parçacıkların, daha büyük ölçekteki evrenin işleyişine dair çözümlediğimiz mekanizmadan çok farklı bir mekanizma ile işlediğine dair bugüne dek keşfedilmemiş bilimsel gerçekler henüz tespit edilemediğinden, atom altı parçacık dünyasının görülebilen yüzü bizi eski çağlara benzer bir yanılsamaya sürüklüyor. Bilimin gelişmeye devam etmesiyle bu yanılsamanın ortadan kalkıp, atom altı düzeyde de farklı bir neden-sonuç ilişki düzeni bulunduğunun keşfi, belki de yeni bir bilimsel çağın başlangıcına kapı aralayacaktır.


               Olayların kendinden önce meydana gelmiş başka olayların sonucu olduğu gerçeği, yaşamlarımızda elimizdeki bilgileri kullanarak geleceğe dair plan yapma olanağı sağlamaktadır. Bu planlama, uzun ve karmaşık süreçlerin ardından, gerçekleşmesini istediğimiz bir olayın nedenlerini meydana getirmek yoluyla, bir sonuç elde etme hedefine dayanır. Strateji bilimi, bunu yaşamda “oyun kurmak” diye adlandırır. Benzer biçimde, kendiliğinden oluşmuş ya da bir başkasının kurduğu oyunun sonucu olan süreçlere müdahale yoluyla gidişatı değiştirmek ya da engellemek de “oyun bozmak” olarak ifade edilebilir. Sosyal bir varlık olan insan oyun bozup, oyun kurabildiği oranda özne olur. Determinist silsilenin içerisinde nedenlerden bir neden olan özne, bu silsilenin bir parçası olmakla aynı zamanda bir nesnedir de. Nesneyi özne kılan unsur ise hem silsilenin hem de o silsiledeki yerinin bilincinde olabilmektir. Ne oyun kurup ne de oyun bozabilenler, başka oyun kurucu ve oyun bozucuların nesnesidir ve çoğunlukla oyuna gelendir. O halde sosyal yaşam, oyun kuranlar, oyun bozanlar ve oyuna gelenlerden müteşekkildir.


               Olayları en doğru şekilde analiz edebilmek, nedenlerini geniş bir perspektifle yorumlayabilmek, sonucu tetikleyecek nedenleri doğru kurgulayıp doğru zamanda doğru biçimde silsilenin gerekli yerlerine yerleştirebilmek iyi bir oyun kurucunun maharetidir. Ancak, ne kadar iyi bir oyun kurucu ya da oyun bozucu olunursa olunsun, her hedefe öznenin etkili müdahalesiyle varılabileceğini sanmak hatalıdır. Determinizmin farkında olan “özne”, aynı zamanda kaos gerçeğinin de farkındadır. Yaşam her daim bir kaostur. Yaşayacağınız silsile ve içine doğduğunuz veya başınıza gelen kaos uzanımları, bazı durumlarda müdahale edebilmenize olanak tanımaz. Sağlık, aile, içinde bulunulan sosyal çevre gibi çok sayıda faktör müdahaleye kapalı bir kaos düzlemini oluşturabilir. Oyun kurucu, bu olasılığın farkında olup müdahale edebileceklerini tespit eden öznedir. Bunu şans olarak görmek, şayet şansı fizikötesi bir varlığın özneliği olarak tanımlamayacaksak mümkündür. İtiraz edilmesi faydasızdır. Zira, şans kelimesine yüklenen anlamların birçoğu, özneyi temelde rahatsız etse de her öznenin gerçeğe uzak düşmeyen makul şans tanımları mevcut olabilir.


               Öznenin, en nesnel cümlesi, “Çok oyun kurdum, çok oyun bozdum, çok oyuna geldim”  olabilir.  Özne, başka öznelerin oyununa gelerek de tecrübe kazanır ve bu tecrübe kazanımı yaşamın sonuna dek devam eder. Az oyun bozan, neredeyse hiç oyun kuramayan ve hep oyuna gelen ise yüksek olasılıkla determinist bir seziye sahip değildir. Doğrudur, determinizm bir sezi olmakla da insan sağduyusunun ayrılmaz bir parçasıdır. Kuantum fiziğinin, insan sağduyusuna aykırı yanı -tekrara düşmekten sakınmayacaksak- parçacık fiziğine dair nasılları ortaya koyamamasının eseridir ve muhtemelen de hiçbir zaman ortaya koyamadan, atom altı nedensellik ilkeleri keşfedilecektir.


               Hayatı salt bir oyun teorisi düzlemi olarak görmenin, insanın duygusal yanını körelttiğine dair düşünsel sorgulama, duygusallığın ne kadarını makul karşıladığınızla doğrudan ilgilidir. Oyun kurucu özne olmak, hiçbir ahlaki sınır gözetmeyen bir makyavelizmi tanımlıyorsa, bu özne, aracı amaçsallaştıran dipsiz bir pişmanlık kuyusuna düşmüştür. Oyun kuran, insanî olanı yakalayan ve insanca yaşamak için koşulları düzenleyen olduğu ölçüde hedefleri anlamlıdır. Varoluşsal neden-sonuç zincirinin farkında olmayan “özne”, ölümün yaşamın bir sonucu olduğunu göremediği, tüm oyunların ölümle sona eren doğasını anlayamadığı ölçüde araçsaldır. Oysa, oyun kuran ve oyun bozan özne, silsilede yer alan her şeyi araç kılıp hedefini amaç yapandır. Araçsal oyun kurucu, kendi hedefini de araca dönüştürdüğü için özne olamayandır. Kendini ve varoluşunu nesneleştirendir. Oysa, oyun kuruculuğun doğasında, nesneleşmeden azade olmak temel prensiptir.


               Yaşamın birçok alanında, üzerinde çalıştığımız hedefi yakalamaya çalışırken, o hedefin temel prensibini ihlal eden hatalara çokça düşmüşüzdür. Mutlu olmak için bir şeyleri arzu ederiz, arzu ettiğimiz şeye ulaşmaya çalışırken mutsuz oluruz. Ulaşmaya hiç çabalamasak daha çok mutlu olacağımız hedefler, artık bir mutluluk kaynağı ya da olasılığı olmaktan çoktan çıksa da o hedefe varmak için çabalamaya devam ederiz. Oysa başlangıçtaki amacımızla ters düşmüşüzdür.


               Kimilerimizin siyasi hedefleri, sözde insanlığın ve toplumun mutluluğu içindir. Ancak bazen içinde bulunulan siyasi mücadele düzleminin kendisi, başlangıçtaki hedeflerimizi her şeyden daha çok parçalamaktadır. Hedefe varmaya çalışırken, ulaşılacak bir hedef bırakmamış olmanın nedeni, siyasal tercihin kendisini bir araç olmaktan çıkartıp amaca dönüştürmüş olmaktır. Dolayısıyla, amacın değişmesi, hedefi amaçlıktan düşürür. Artık hiçliktedir.


               Yaşamı, determinist gerçekliği ile kavrayıp bu gerçekliğe uygun analiz ve stratejiler geliştirmek, her geliştirdiği stratejiyi dönemsel gerekliliklerine uygun taktik yaklaşımlarla desteklemek oyun kurucunun maharetidir. Ancak, oyun kurucu, oyun kurarken ve oyun bozarken bazen daha büyük bir nedenselliğin parçası olan gerçeklikten kopar, oyuna aşkın olamadığı ölçüde kendini oyuna içkin kılar. Özne olmaktan düşer, nesneleşir. O da artık hiçliktedir. Düştüğü kuyuda, oyuna gelmiştir.




              

Comments

Couldn’t Load Comments
It looks like there was a technical problem. Try reconnecting or refreshing the page.
bottom of page