top of page
Yazarın fotoğrafıM.Serhad SARIARSLAN

Muhalif ve Muarız




Muhalif kelimesi, hilaf kökeninden gelir. “Zıttı”, “karşısı” anlamında kullanılan bu kök, eylemi gerçekleştiren kişi anlamı katacak şekilde “mu” ön eki alır ve -muhalif- “bir görüşe, bir eyleme, bir tutuma karşı olan” anlamına sahip olur. İlginçtir; “halif” aynı zamanda antlaşma, akid ve yemin anlamında kullanılan “hilf” kökünden türeyen, “hilf yapan” anlamındadır; yani “ittifak, dostluk ve dayanışma yemini yapan kişi” anlamına gelir.


Journal of Islamic Research’ün, 3. sayısında, “hilf” konusundan şu biçimde bahsedilmektedir:


"Hilflerin iki amaçla yapıldığı anlaşılmaktadır: 1-Savunma, 2-Mazlumun hakkını almak için mücadele etme. Arap olsun veya olmasın zulme uğrayan ve mağdur edilen kişilerin yanında yer alıp onların hak ve hukukunu zalimlere karşı korumak amacıyla kurulan ittifaklardır. Bu amaçla bir araya gelen kabileler, mazlumun hakkını zalimden alıncaya kadar mücadele edeceklerine dair yemin ederlerdi."

Demek ki hilf, hilaf, halif ve muhalif birbirlerine bağlı bir anlam bütünlüğü içinde hareket ederken, sarkacın bir ucu karşıtlığa; diğer ucu mazlumun hakkını almak için birlikte mücadele etmeye ve yemin etmeye dayanıyor. Mücadelenin birlikte ve birden fazla kişi ile edilmesi pek doğal; zira “hilf” antlaşma yapma anlam köküne sahip olmakla zaten temelde birden fazla kişiyi zaruri kılıyor. Örgütlü olmanın mücadele etmek isteyen için kaçınılmazlığını, en başından, daha anlam kökünden teyit ediyor.


Buradan, bizim muhaliflere uzanacak olursak; bu anlam kökleriyle bağlam kurmak pek mümkün olmayacak. Bizim dememizin sebebi, mülkiyetinin bizde olması değil; bizden olması ve ne kadar itiraz etsek de “bizim” de biraz öyle olmamız; muhalefet ederken umutsuz düşmemiz; muhalefet etmeyi şöyle el ucuyla da yapılabilecek öylesine bir “şey” sanmamız; öldük, bittik, mahvolduk, bizden zaten bir şey olmaz da, karşımızdakiler de öyle güçlüler ki zinhar mağlup edilemezler demeyi marifet saymamız; kendi umutsuzluğumuz ve çaresizliğimiz karşısında olur da birileri çıkar da karşımıza, çok da öyle umutsuz olmadığını ifade etmeye görsün, derhal onun da umutlarını bitirip yok edecek binbir kelimeyi bir araya getirmemiz; kendimizi çaresiz, kafası çalışmaz, anlamaz, hiçbir başarı elde edemez bellerken; hilafımızı -karşıtımızı- “bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili” saymamız. Oysa, öyle olsa dahi mücadele etmeyi asla bırakmamayı öğütleyen Gençliğe Hitabe, hiç de yenilmez olmasa bile karşıtını büyütüp, abartıp; zinhar yenilmez kabul edip hem de mücadele etmekten derhal havlu atan, havlu atmakla da kalmayıp havlu atmayanın umudunu ve direncini de aynı havluyla boğan bir gençliğe, bir halka hitap etmek için yazılmadı. Üstelik, Gençliğe Hitabe, birbirimize karşı olan karşıtlıklarımız için de değil; ülkeyi işgale kalkışacak düşman için yazıldı.


İkna olmasını istediği, aynı vatanı paylaştığı yurttaşını düşman belleyen baştan kaybetmiştir. Öncelikle, herkesi ve her şeyi düşman bellemekten vazgeçmeli; kapsayan, anlayan, sabreden ve mücadeleyi kazanmaya endekslemeyen; mücadele etmenin bizatihi kendisini bir kazanım sayan ve mücadele ettiklerinin de büyük çoğunluğunun, yok edilmesi gereken düşman olmadığını bilen; onu da kazanmayı hedefleyen ve kendinden bilen bir anlayış; ancak böylesine bir anlayış; hilf’le, halif’le ve hilaf’la ve nihayetinde muhalif'le akrabadır. Muhalif olmanın, anlamsal içeriğinde birlikte olmak, umutlu olmak, yılmamak, zulme uğrayanı o zulümden kurtarmak için yeminli olmak vardır.

Umutsuz muhalif olmaz. Mücadele etmekten yılmış muhalif, muhalif değildir; olsa olsa muarızdır. Benzer anlama geldiği sanılsa da; ‘muarız’, ‘arıza’dır. “Arız”, başa gelen anlamındadır; ne kadar güzel, bizim muhaliflerin “başa geleni çekme” eğilimini buraya bağlamak mümkün. Arız, felsefede “bir varlığın özüne ait olmayıp dış etkenlere bağlı olarak ortaya çıkan şey” anlamındadır. Bu da güzel; “dış güçler her şeyi ele geçirmiş, biz hiçbir şey yapamayız” diyenleri de bu anlam köküne bağlamak mümkün. Arızi, gelip geçici anlamındadır. Arız, arıza, arızi ve nihayet muarız hep olumsuzdur, umutsuzdur, huzursuzdur; bizim umudunu kesmiş muhalifler; muhalif değil, muarızdır; ama geçicidir, arızidir. Kalıcı olan ise bırakın umutsuz olmayı, umutsuzluk yaymayı; adlı adınca muhaliftir ve anlam köküne uygun şekilde mazlum için yeminlidir.


Mazlum, bu ülkenin geleceği çalınan gençleridir. Mazlum, ister babası olsun, ister kocası; bir erkeğin iki dudağı arasına yaşamını hapseden Türk kadınları ve Kürt kadınlarıdır. Mazlum, işçi sınıfıdır. Emeklidir, öğrencidir, memurdur, işsizdir mazlum. Mazlum, bilimsellikten ve laik eğitimden uzaklaştırılıp hurafelerin dayatıldığı bu ülkenin çocuklarıdır. Faiz indirme çıkarma oyunu neticesinde yapılan gelir transferi yoluyla elinden ekmeği alınan milyonlardır mazlum. Rant için enkaz altında kalan, dışarıdan çığlık çığlığa yakınının kurtarılmasını isteyen halktır, babadır, annedir, evlattır mazlum. Muhalefet hep bu yüzden mazlum içindir ve aynı nedenle her zaman umutludur, dirençlidir.


Ülkeyi içinde bulunduğu karanlıktan kurtaracak azim, kararlılık ve kapsayıcılıktan kendini mahrum eden, çevresine de her “fırsatta” – bunu gerçekten fırsat görenler de maalesef var- umutsuzluk aşılayan, umudunu yitirmeyen ve her koşulda mücadele etmenin bir yolunu ve motivasyonunu bulanlara neredeyse düşman olan muarızlarla uğraşacak, laf yetiştirecek vaktimiz yok.


Umudun yoksa, kendini bu kadar güçsüz, mücadeleni değersiz, hilafını bu denli muzaffer görüyorsan; hiç durma geç karşıya. Karşıdaki varlığın, emin ol ki buradaki varlığından daha az zarar verir bize. Haydi, git işine!


Comments

Couldn’t Load Comments
It looks like there was a technical problem. Try reconnecting or refreshing the page.
bottom of page