top of page
Yazarın fotoğrafıM.Serhad SARIARSLAN

Konfor ve konformizm kavramları üzerine...

Sermaye sınıfının, kâr marjlarını her defasında daha fazla arttırmak zorunda olması, kapitalizmin varoluşsal sebebi ile doğrudan bağlantılı olsa da; bu zorunluluk burjuvazinin kendi içerisinde birinin diğerinden dikey bir hat boyunca artı değer transferi yapması ile de bağlantılıdır. Şöyle ki büyük sermaye grupları yalnızca kendi bünyelerinde ve bağlı şirketlerinin bünyelerinde çalıştırdıkları emekçilerin artı değerine el koymakla kalmaz. Bir üst basamaktaki sermayedar, hizmet/mal alımı yaptığı bir alt firma çalışanlarının kendi patronları tarafından el konulan artı değerin de önemli bir kısmını kendi sermayesine transfer eder. Böylelikle, çalışanın emeği ile üretilen mal ya da hizmetten elde edilmiş maddi değerin bir kısmı da bağlı olduğu patrondan geçip bir üst patrona da aktarılmış olur. Bu aktarım, dikey bir sermaye ilişkisi ile yalnızca bir kez değil, birden fazla kez aktarıma uğrayarak, en büyük sermaye gruplarına aralıksız artı değer transferini sağlar. Bu açıklama özetle; el konulan artı değerin, emekçinin yalnızca kendi sermayedarını değil, ilişkili olduğu üst sermayedarları da beslemek zorunda olduğunu anlatır. Bu durum, iktisadi olarak giderek daha da artan bir emek sömürüsünü de beraberinde getirir.


Sermayedar ya da olumsuz anlamını saklayan tabiriyle girişimcinin, ilişkili olduğu diğer sermayadarları dikey bir hat boyunca besleme zorunluluğu, çalışanın daha fazla emeğini, her defasında daha az reel ücretle satın alabilmesini yani daha düşük reel ücretle, daha fazla çalıştırmasını gerektirir. Buna yardımcı olacak düşünsel kavramlaştırmaların çıkış noktası kapitalizmin tam da bu ihtiyacına dayanır. “Konfor alanı” tabiri de yine bu ihtiyaca hizmet etmek amacıyla uydurulmuş kavramlardan biridir.


Tabirin, özgün karşılığı konformizm ya da konformistliktir. Burjuvazinin, uydurup içini boşalttığı bu kavram, aslına bakılırsa tam zıttı anlamlar ihtiva eder. Yabancılaşma kavramı ile ilişkili olan konformizmden, Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin “Konformizm, Yozlaşma ve İtaatsizlik” başlıklı makalesinde şöyle bahsedilir.


“Yabancılaşma bireyin rahatına kıyma yeteneğini kaybetmesiyle başlar. Konformistler yumuşak başlıdırlar ve nasıl yönetildiklerini dahi merak etmezler. Yönetenlerin hem “en iyisini bildiklerini” hem de “bir bildiklerinin var olduğunu” düşünürler. Yönetilenler, gözlerini kapayıp vazifesini yapmak gibi bir algıyı kendisine rehber edinmişlerdir. Suya sabuna dokunmayan, etliye sütlüye karışmayan, “evet efendim” geleneğine sahiptirler. Yönetimler genellikle çalışanlarının konformist olmalarını arzularlar. Hâlbuki yaratıcılık, değişim ve gelişme sisteme ve statükoya uyum sağlamanın değil, meydan okumanın sonucunda meydana gelir. (...) Konformizm, insanların kendilerini ilgilendiren konularda bile “hayır” deme ve şaşırma yeteneğini kaybetmeleriyle başlar. Birey şahsiyetine ve özüne yabancılaşmadan konformist olamaz.“(https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/101289)


Görüldüğü gibi, kavramın gerçek anlamı ile sermaye şakşakçılarının bugün kullandığı anlam arasında tam bir tezatlık vardır.


Terim, psikoloji biliminde de çok benzer anlamlarda kullanılır. Psikolog Lawrence Kohlberg’in “törel (ahlaki) değerler ve erdemlilik” hakkındaki çalışmaları bu konuda yol göstericidir. Solomon Asch de, 1950’li yıllarda yaptığı bir dizi deneyle, konformizm ile ilgili birtakım görüşler ileri sürmüştür.


“Toplumsal gruplarda konformizm isteği, insanların kişisel değerlerinin ve inançlarının da önüne geçebilmektedir. Boyun eğiciliğin (“itaat ve biat”, “şakşakçılık”) de benzer bir etkisi var gibi görünmektedir. Stanley Milgram’ın ünlü deneyler dizisinde, bütün katılımcıların, yalnızca kendilerine öyle söylendiği için, hiçbir suçu olmayan insanlara elektrik şoku uygulayabilecekleri gösterilmiştir. Bu deneyler, insanların, yetke (otorite) olarak tanıdıkları kişilerin buyruklarına koşulsuz uymaya, bunlara boyun eğmeye yatkın olduklarını göstermiştir. Milgram’a göre, insanlar, toplumsal durumlarda iki yoldan birini seçerler. Ya özerk davranarak, sorumluluk alıp sonuçlarına katlanırlar ya da başka insanların “maşa”sı olarak davranıp sorumluluğu kendilerince başkalarının üzerine atarlar. Ancak bir başkasının “maşa”sı olarak davranmadan önce, onun yetkesini, törel ve yasal olarak tanımış olmaları gerekir. Ancak bir “aidiyet” arayışı içinde olan kişiler için bu yolu seçmek hiç de öyle güç olmaz.“ (https://www.boylampsikiyatri.com/uymacilik-konformizm/)


Günümüzde ise konfor alanından çıkmak deyimi, gerçek anlamıyla ilgisiz şekilde ve en hafif tabiriyle bilgisizce kullanılmaktadır. Ancak, kavramı hatalı kullanılan anlamı ile de değerlendirdiğimizde ortaya yine çelişkili bir durum çıkmaktadır.


Kavramı, terim anlamından sıyırılıp gündelik dilde kullanılan konfor anlamı ile düşündüğümüzde -ki şakşakçıların kullanmaya çalıştıkları anlam budur- modernizm tarihininin uğruna çabaladığı temel bir hedefi kötülemek gibi anlamsız ve cahilce bir amaca hizmet ettiklerini görürüz. İnsanlık tarihinin son yüz yıllık bölümü, insanlığa konfor alanı açma çabalarıyla geçmiştir. Arabalar, uçaklar, elektronik cihazlar, kullandığımız telefonlar, televizyon, uydu sistemleri ve nicelerinin temel motivasyonu tüketicilere ve dolayısıyla insanlara konfor alanı yaratmaktır.


Konfor karşıtlığı ile teknoloji düşmanlığı bu anlamda aynı düşünsel gerici hattın birbirlerine çok yakın tezahürlerinden başka bir şey değildir. Hastanelerde kullandığımız röntgen cihazları ve sağlık sektöründeki ileri tetkik cihazları daha konforlu sağlık hizmeti içindir. Telefonlar iletişimi daha konforlu kılmayı amaçlar. Çamaşır ve bulaşık makineleri daha konforlu temizlik yapılabilsin diyedir. Bilgisayarların en büyük avantajı, çalışma yaşamını çok daha konforlu kılmasıdır. Uzak mesafelere at arabasıyla değil de uçakla gidiyor olmamız her alanda yaşam konforunu amaçlayan zekaların ürünüdür. Örneğin, bir beyaz eşya fabrikasında çalışanların emeklerini daha fazla sömürebilmek uğruna, yöneticilerinin onları konfor alanından çıkmaya öğütlemelerini düşünün. Bu alan o kadar kötü ise “neden beyaz eşya üretiyorsunuz” diye sormak gerekmez mi? Çalışanların emeklerini daha fazla sömürebilmek uğruna uydurdukları ve gerçek anlamı ile tamamen tezat şekilde cahilce çarpıttıkları bu kavrama gerçekten bu kadar inanıyorlarsa, onları tüm bu teknolojik gelişmelerin yarattığı konfordan uzak durmaya davet etmeye de hakkımız olsa gerek.


İnsanlara “konfor alanından” çıkmayı öğütleyen ve hiçbir bilimsel, felsefi ve sosyolojik dayanağı olmayan kişisel gelişim saçmalıklarına da bu gözle bakmak gerek. Madem konfor alanında olmak bu kadar kötü, o halde o kişisel gelişim saçmalığını, son teknoloji makinalarda, kuşe kağıtlara değil de papirüs kağıtlarına yazmalarını tavsiye edelim.


Burjuva sınıfının akıldâneleri, emekçilere, çalışkan olmayı ve görevlerini layıkıyla yerine getirmeyi öğütleme maksadında ise, saçma sapan tabirler uydurmak yerine zaten var olan kelimeleri kullanırlarsa kendilerini daha fazla rezil etmemiş olurlar. Varlıklarını, işçi sınıfının emeğine çökerek sürdüren asalak bir sınıfın emekçilere böyle bir öğüt verecek yüzü varsa tabi.


Comments

Couldn’t Load Comments
It looks like there was a technical problem. Try reconnecting or refreshing the page.
bottom of page