top of page
Yazarın fotoğrafıM.Serhad SARIARSLAN

İşgal sevicilerle mücadele devam ediyor!

İsrail’in Filistin, Suriye ve Lübnan’daki işgalinden bu yana 57 yıl geçti. 57 yıldır işgal altında tuttuğu toprakları genişleten İsrail’in 7 Ekim’de uğradığı direniş operasyonunu, İsrail’deki sivil halkı katleden barbar bir kitlenin terör eylemi olarak görmek budalalıktan başka bir şey değildir.


Birincisi bahsedilen siviller, sivil falan değildir, her biri tepeden tırnağa silahlıdır. İsrail’in işgal ettiği topraklara yerleştirdiği Yahudi yerleşimcilerin hem askeri eğitim almış hem de tırnağına kadar silahlandırılmış kişiler olduğunu en başa yazmak gerekiyor. İkincisi, burası İsrail toprağı falan değil, düpedüz Filistin toprağı ve işgal altında. Üçüncüsü, saldırıyı gerçekleştirenler Hamas’tan ibaret değil, çok sayıda direniş örgütünün dahil olduğu geniş katılımlı direniş cephesinin içinde Filistin Kurtuluş Örgütü de dahil çok sayıda seküler ve devrimci örgüt de var. Dördüncüsü şeriatçı yobazların, çağdaş ve medeni bir devlete saldırısı diye bir durum söz konusu olamaz, çünkü bilakis İsrail bir din devletidir ve Yahudi şeriatına göre yönetilmektedir. Beşincisi, işgale uğramış bir ülkenin çocuğuysanız işgalci İsrail güzellemesi yapıp, işgale uğrayan bir halkı aşağılayıcı bir tavır takınmanız düpedüz işgalci işbirlikçiliğidir.


Buradan 13 Kasım 1918’e dönelim. İstanbul işgal edilmiştir. İkinci işgal kuvvetleri 16 Mart 1920’de bu kez idareye de el koyarak İngiliz bayraklarını şehre dikmiş, İstanbul’un işgaline karşı çıkan Osmanlı Mebusan Meclisi, Padişahın emri ile 21 Aralık 1918’de feshedilmiştir. Vahdettin, 11 Nisan 1920’de olanların tek sorumlusunun Kuvayı Milliye olduğunu bildiren bir padişah hattı hümayunu yayımlamış, Sadrazam Damat Ferit aynı tarihte bir hükümet beyannamesi yayımlayarak milli kurtuluş hareketini “fitne ve fesat”, “erbabı isyan”, en büyük hıyanet-i vataniye” olarak tanımlamıştır. Yine aynı tarihte, işgal kuvvetlerinin baskısına teslim olunarak, “Kuvayi Milliye’cilerin katli vaciptir.” diyen Şeyhülislam Fetvası çıkartılmıştır. Bu fetvanın yayımlanmaması için direnmeye çalışanlar olmuşsa da, fetva çıkartılmazsa İngilizlerin tüm Osmanlı idaresini dağıtacağına dair Sadrazam Damat Ferid’in ısrarı ile fetvanın onaylandığı da bilinmektedir.

 

Bu koşullar altında, İngilizler işgal işlerinden arta kalan zamanlarda, İstanbul’da eğlenceler düzenlemekte, yiyip içmekte ve gülüp eğlenmektedir. İngilizler, İstanbul’dan çekilmemek için her türlü yola başvursa da, Atatürk’ün Çanakkale’deki İngiliz, Fransız ve İtalyan birliklerine karşı taarruza geçilmesine yönelik olarak birliklerin bu bölgeye kaydırılması talimatı oyunu değiştirmiştir. Çanakkale üzerinden İstanbul’un doğudan değil batıdan bir harekatla kurtulması halinde, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan kuvvetlerinin önemli bölümünün kentte sıkışacağı, İstanbul’daki yerel kuvvetlerin de kent içinde silahlı bir direniş başlatacağı, İstanbul içindeki işbirlikçi unsurların, ordunun hem doğudan hem de batıdan müdahalesi neticesinde, işgalcilerle birlikte kentte sıkışmaktan korkup taraf değiştireceği hesap ediliyordu. Aynı tarihlerde İrlanda sorunuyla da uğraşan İngiltere, çekilmeyi kabul etmek dışında bir çıkar yol bulamamış, diğer işgal kuvvetleri de tek başlarına aksi bir karar alacak güce sahip olmadıklarını bildiklerinden İstanbul’dan çekilme kararına uymuşlardır.


Peki, bir an için işgal kuvvetlerinin çekilmediklerini ve Ordu’nun İstanbul’u kurtarma muharebesinin başlamasıyla birlikte İstanbul içinde de silahlı bir mukavemetin örgütlendiğini düşünelim. Bu durumda İstanbul’daki tüm işgalcilerin İstanbul’un her köşesinde silahlı saldırıya uğrayacağı, bombalama eylemleri yapılacağı, suikast ve yakma-saldırma-yok etme eylemleri düzenleneceği, Kuvayı Milliye’nin İstanbul içindeki unsurlarının kent gerillası taktikleriyle işgalci unsurlara karşı saldırılarında hiçbir şeyden çekinmeyeceği ve her yolu deneyeceği, “Ya İstanbul’un kurtuluşu, Ya ölüm” şiarıyla gerekirse tek bir İngiliz, İtalyan, Fransız, Yunan kalmaması pahasına, vatanı işgalden kurtarmak için İstanbul’u işgalci kanı gölüne çevirmekten bir an için geri durulmayacağı aşikar değil mi? Peki bu meşru değil mi? "Barbar Türkler, İstanbul’da İngilizlere saldırdı, medeni İngilizler, İtalyanlar, Fransızlar öldürüldü" mü denilecekti? “Türkler, eğlence tertipleyen Fransızların balosunu bastı, 'ayy' ne barbarca” mı denilecekti? “İstanbul’da Yunanlıların ve İtalyanların yoğun olduğu sokakta evler kundaklandı, 50 kişi öldü. Türkler yine katliam yaptı” mı denilecekti?



Filistin direnişine, bizdeki bazı işgal sevicilerin gözüyle bakacak olanların Vietnam tarihini de okuması gerekir. Amerikan işgaline karşı bizdeki Kuvayi Milliye’nin Vietnam versiyonu olan Vietkong (Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi) savaşçılarının işgalcilere neler yaptıklarını biliyoruz. Yalnızca askeri bir direniş örgütü değil, aynı zamanda siyasi bir örgüt olan Vietkong’un bütün eylemleri tamamen meşrudur, haklıdır. Tıpkı Kuvayı Millliye gibi. Tıpkı Filistin direniş hareketi gibi. Burada önemli bir nokta da bu üç işgal karşıtı direniş örgütünün çok farklı ideolojik konumlanışlara sahip olmasıdır. Vietkong, bünyesinde komünist olan veya olmayan çok sayıda unsur barındıran birleşik bir cephe olmakla birlikte Komünist Halkın Devrimci Partisi’nin askeri koludur. Kuvayı Milliye; laik, ulusalcı ve devrimcidir. Hamas ise siyasal islamcıdır. Ancak burada, kimin hangi ideolojik saikle hareket ettiğinin hiçbir önemi yoktur. Mesele, işgale karşı mücadele vermektir. Daha önce, devrimci ve seküler FKÖ öncülüğünde verilen Filistin mücadelesi, bugün bu unsurların İsrail ve ABD tarafından zayıflatılmasıyla farklı ideolojik çerçevede olan islami direniş örgütleri tarafından yürütülmektedir.   

 

İsrail’in ne kadar başarılı olduğuna dair basınımızda ve televizyonlarımızda boy gösteren çok sayıda aklı evvelin ne laiklikle, ne solla, ne demokrasiyle, hele ki Atatürkçülükle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olamaz. Bizim destansı mücadelemizde ne yazık ki 1918’de işgal taburlarını çiçeklerle karşılayan işbirlikçi hainler de vardı. Bugün basında ve televizyonlarda boy gösteren işgal sevicilerin, 1918’de işgalci taburları çiçeklerle karşılayanlardan hiçbir farkı yoktur.  Bir islam devleti kurmayıp yerine laik bir medeniyet inşa eden Mustafa Kemal Atatürk’e düşmanlığı nedeniyle, “Keşke Yunan kazansaydı” demekle; sırf Hamas islami bir yapı olduğu için “İyi ki İsrail kazanıyor” demek arasında da hiçbir fark yoktur.

 

Nihayetinde, Filistin Halkı kazanacak, emperyalist ABD ve İsrail kaybedecektir !

Comments

Couldn’t Load Comments
It looks like there was a technical problem. Try reconnecting or refreshing the page.
bottom of page